Kırım’ın, Rusya topraklarına katılmasını Ukrayna iç hukuku ve uluslararası hukuk bağlamında değerlendiren Dr. Özarslan, Kosova’nın ve Kırım’ın bağımsızlıklarını kazanma süreçlerinin karşılaştırılmasıyla ilgili de çarpıcı tespitlerde bulundu.
“Kırım’daki Referandum Ukrayna İç Hukukuna Açıkça Aykırı”
“Şubat 2014’ten itibaren Kırım yarımadasında belki de birkaç yüzyılın hesaplaşması yerine getirildi,” diyerek sözlerine başlayan Dr. Özarslan, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakının Ukrayna iç hukukuna ve uluslararası hukuka aykırı bir durum oluşturduğunu söyledi.
Ukrayna anayasasının 5. maddesi bakımından anayasal düzeni belirleme ve değiştirme hakkının münhasıran Ukrayna halkına ait olduğunu ve bu hakkın hiç kimse tarafından gasp edilemeyeceğini belirten Dr. Özarslan, Ukrayna devletinin kurumlarının ve görevlilerinin dahi bu hakkı Ukrayna halkının elinden alamayacağını ifade etti. Dr. Özarslan, “Ukrayna anayasasının değişik maddelerinde vurgulanan bu egemenlik ve toprak bütünlüğü hususu, Ukrayna’nın egemen bir devlet olarak kendi toprak bütünlüğünün anayasasında amir hükümler arasında yer aldığını gösteriyor,” dedi.
Ukrayna sınırları içerisinde özerk ve Ukrayna anayasası çerçevesinde iç işlerinde serbest hareket edebilme hakkına sahip bir cumhuriyet olan Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin Yüksek Meclisi tarafından alınan kararları, özellikle referandum kararını değerlendiren Dr. Özarslan, bu bağlamda Ukrayna anayasasının 72. ve 73. maddelerini ele aldı. Dr. Özarslan, “72. madde, Ukrayna’da yapılacak bir referandumun şartlarını düzenliyor. Burada mevcut bölgelerin -ki Ukrayna anayasasında ‘oblast’ olarak geçer- en az üçte ikisinin talebi olması ve her bölgeden toplanan imza sayısının da en az 100 bin olması şartıyla en az 3 milyon Ukrayna vatandaşının referandum talebinde bulunması lazım,” ifadelerini kullandı.
Ukrayna anayasasındaki 73. maddeye göre de Ukrayna’nın toprak yapısındaki değişikliklerle ilgili hususlarda Ukrayna’nın tamamında yapılacak bir referanduma ihtiyaç duyulduğunu belirten Dr. Özarslan, ancak Kırım Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi’nin aldığı referandum kararının Ukrayna topraklarının bir bölümünü teşkil eden Kırım ile ilgili olması münasebetiyle 72. ve 73. maddelerdeki şartları taşımadığını söyledi. Dr. Özarslan, “Yani asgari imza şartlarını taşımadığı gibi Ukrayna’nın tamamında yapılan bir referandum da görmedik. Sadece Kırım ile sınırlı bir referandum gördük,” dedi.
Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve bölünmezliğinin Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin yetkilerinin belirlendiği maddelerde de açık bir şekilde vurgulandığını söyleyen Dr. Özarslan, “Bu maddelerde de Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin, Ukrayna’nın ayrılmaz bir parçası olduğu, bu vesileyle de Kırım Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi’nin yasal tasarruflarında Ukrayna anayasasına ve yasalarına aykırı olamayacağı düzenlenmiştir,”ifadelerini kullandı. Konuya bu açıdan yaklaşıldığında Kırım Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi’nin yasal tasarruflarının Ukrayna anayasasına açıkça aykırı olduğunu vurgulayan Dr. Özarslan, referandumun meşru temellerden yoksun olduğunu ifade etti.
Bu kararlara karşılık Ukrayna Yüksek Meclisi ve Ukrayna Anayasa Mahkemesi’nin de birtakım kararlar aldığını söyleyen Dr. Özarslan, süreci şu şekilde anlattı: “Ukrayna Yüksek Meclisi, öncelikle Kırım Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi’nin yetkilerini feshetmiştir. Ukrayna Yüksek Meclisi’nin 85. madde çerçevesinde böyle bir yetkisi vardır. Eğer Ukrayna Anayasa Mahkemesi, Kırım Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi’nin Ukrayna anayasasını ve Ukrayna yasalarını ihlal ettiği yönünde bir karar verirse, Ukrayna Yüksek Meclisi Kırım Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi’nin görev süresi dolmadan önce yetkilerini feshedebilir.” Dr. Özarslan, Ukrayna’nın içinde bulunduğu bu durum karşısında Kırım Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi’nin yasal tasarrufları hakkında anayasaya uygunluk kararı verme yetkisine sahip olan Ukrayna Anayasa Mahkemesi’nin de referandum kararının aykırılık taşıdığı yönünde bir karar aldığını söyledi.
Kırım Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi tarafından alınan kararların Ukrayna’nın iç hukukuna aykırı olduğunu yineleyen Dr. Özarslan, buna karşılık olarak Ukrayna Anayasa Mahkemesi’nin ve Ukrayna Yüksek Meclisi’nin aldığı Kırım Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi’nin feshine dair kararların Ukrayna iç hukukuna uygun olduğunu belirtti.
“Uluslararası Hukuk Açısından Kırım’da Yaşananlar Kabul Edilemez”
Kırım Özerk Cumhuriyeti Yüksek Meclisi’nin aldığı kararların uluslararası hukuk açısından değerlendirilmesinde öne çıkan ilk hususun, 5 Aralık 1994 tarihli Budapeşte Memorandumu olduğunu söyleyen Dr. Özarslan, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’na Ukrayna’nın katılmasına yönelik olarak imzalanan bu memorandumun altına Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya Federasyonu (RF), İngiltere, Kuzey İrlanda ve Ukrayna’nın imza attığını belirtti.
Budapeşte Memorandumu’nun içeriğine dikkat çeken Dr. Özarslan, “Memorandumun 1. maddesinde Ukrayna’nın bağımsızlığına, egemenliğine ve mevcut sınırlarına saygı gösterileceği bütün taraflarca teyit edilmiştir. 2. maddede de Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve siyasi bağımsızlığına yönelik güç kullanımından kaçınılması yönünde bir görüş birliği vardır. Dolayısıyla bu uluslararası belge, bir devlet olarak Ukrayna’nın bağımsızlığının, egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün garanti altına alındığı bir uluslararası belge niteliği taşıyor,” dedi. Dr. Özarslan, bu antlaşmaya taraf olduğu için Rusya’nın Kırım ilhakıyla Budapeşte Memorandumu’na açık bir şekilde aykırı hareket ettiğini vurguladı.
RF’nin Kosova ile ilgili Uluslararası Adalet Divanı (UAD) danışma görüşüne yer verdiğini hatırlatan Dr. Özarslan, “Ancak burada RF meseleyi kendi dış politik menfaatleri bakımından değerlendirdiği için biraz çarpıtmaktadır. Şöyle ki burada mukayese kabul edilemeyecek bir durum var. Zira Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı olarak çalışan UAD’nin verdiği karar kesinlikle Kosova’nın kendi içinde bulunduğu tarihi şartlar ve dış dengeler bakımından ele alınmamış, bir bağımsızlık bildirisinin ilan edilip edilemeyeceği gibi meseleler üzerine odaklanmıştır. Dolayısıyla bunun konumuzla alakası yoktur,” ifadelerini kullandı.
Azınlık Statüsü Nedir?
Kırım’ın ilhakıyla beraber daha fazla tartışılmaya başlanan azınlık statüsü ve yerli halk statüsü gibi kavramlara da konuşmasında yer veren Dr. Özarslan, uluslararası hukukta bu statülerin tanımları üzerinde tam bir mutabakata varılmadığını söyledi. “Ancak azınlıklar meselesi, özellikle ulus devletler açısından bir tehdit yaratması münasebetiyle her zaman için devletlerin çok hassas ve nispeten de çekingen yaklaştığı bir konudur,” diyen Dr. Özarslan, devletlerin bu nedenle azınlıklara tanınacak haklar konusunda temkinli davrandığını ifade etti. Dr. Özarslan, “Devletler genellikle kolektif haklardan ziyade şahsi haklar çerçevesinde bir yaklaşıma sahip olmuşlar ve azınlık kavramıyla özellikle kendi kaderini tayin hakkı (self-determinasyon) arasında bir ayrıma gitmişlerdir. Azınlıklara kendi kaderini tayin etme hakkı ile ilgili herhangi bir hak tanımamışlardır,” şeklinde devam etti.
Dr. Özarslan, her ne kadar azınlıklarla ilgili üzerinde uzlaşılmış bir tanım olmasa da BM Azınlıkların Korunması ve Ayrımcılığın Önlenmesi Alt Komisyonu’nda raportör olarak görev yapan İtalyan uzman Francesco Capotorti’nin azınlıklarla ilgili tanımının yaygın olarak dikkate alındığını söyledi. Dr. Özarslan, “Bu tanım itibariyle azınlıklar, bir devletin nüfusunun geri kalanından az olan ve nüfusun geri kalanına göre etnisite, din veya dil açısından farklı özelliklere sahip olan, örtülü de olsa bu özelliklerini korumaya yönelik bir dayanışma duygusu sergileyen ve en önemlisi de egemen konumda olmayan bir gruptur. Bu kıstaslar çerçevesinde azınlıkların özellikle temel insan hakları çerçevesinde belirli haklara sahip olduğu, ancak kendi kaderini tayin etme hakkıyla ilgili bir hakka sahip olmadığı kabul edilmektedir. Nitekim devletler de kendi iç hukuklarında buna yönelik olarak değişik düzenlemelere gitmektedirler,” dedi.
Yerli Halk Statüsü Nedir?
Türk kamuoyunda göreli olarak daha az bilinen bir kavram olan yerli halk statüsünü de ele alan Dr. Özarslan, yerli halkları “bulundukları coğrafyada kadim dönemden beri yaşayan ve o bölgede mevcut devleti idare eden gruplardan etnisite ve kültür açısından farklı özelliklere sahip gruplar” olarak tanımladı. Dr. Özarslan, yerli halkların bulundukları coğrafyada hâkim olan kültüre uyum sağlamakta zorlanan gruplardan oluştuklarını da ekledi.
Uluslararası hukukun uygulamasına bakıldığında yerli halkların tanımlanmasından ziyade yerli halkların haklarıyla ilgili birtakım düzenlemeler olduğunu belirten Dr. Özarslan, bunlardan ilkinin Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 1989 tarihli sözleşmesi olduğunu söyledi. Dr. Özarslan, bu sözleşmede yerli halkların sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi birtakım haklarından bahsedildiğini ifade etti. Dr. Özarslan, “En azından yerli halkların azınlık haklarına sahip olduğu kanaati oluşmaktadır. Nitekim Avrupa’daki yerli halk statüsündeki haklar da azınlık statüsünün sağladığı haklar eliyle kullanılmaktadır,” dedi.
İkinci olarak, 2007 tarihli BM Yerli Halkların Hakları Bildirisi’ne değinen Dr. Özarslan, BM içerisinde yerli halklarla ilgili ayrı bir değerlendirmenin olduğunu belirtti. BM nezdinde yerli halkların daha ileri haklara sahip olduğu yönünde bir kanaat bulunduğunu belirten Dr. Özarslan, azınlıkların sahip olduğu hakların tamamının ötesinde bir de kendi kaderini tayin hakkının bu gruplara verildiğini söyledi. Nitekim Dr. Özarslan, devletlerin yerli halkların haklarını koruma ve hayata geçirme yönünde yükümlülükler yüklendiği bu beyannamedeki en önemli hususun da yerli halkların kendi kaderini tayin hakkı olduğunu belirtti. Dr. Özarslan, yerli halklara bu hakkın verilmesiyle halkların iç işleriyle ilgili özerklik kazandıklarını ve kendi siyasi, hukuki, iktisadi, sosyal ve kültürel kurumlarını kurma gibi birtakım haklarla desteklendiklerini belirtti.
Kendi Kaderini Tayin Hakkı Kırım İçin Geçerli Mi?
Kendi kaderini tayin hakkının sömürge altında yaşayan toplulukların bağımsız devlete dönüşmesi sürecinde ortaya çıkmış bir kavram olduğunu hatırlatan Dr. Özarslan, her halükarda uluslararası uygulamaların ülke bütünlüğüne aykırı olarak bu hakkın kullanılamayacağına işaret ettiğini belirtti. Artık yeryüzünde sömürge niteliğinde bir devlet kalmadığı için bu hakkın kullanılabilmesinin tek bir yolu olduğunu söyleyen Dr. Özarslan, bunun da “bir devletin kendi sınırları içinde yaşayan bir halkı baskı altında tutması ve zulme varan uygulamalar yapması” olduğunu belirtti. Dr. Özarslan, “Ancak bu da çok göreceli bir husustur. Burada Kırım’a bakarsak, Kırım’ın yerleşim birimi olarak sömürge niteliği taşımadığı açıktır. Öte yandan söz konusu yerlerde yaşayanlara yönelik yaygın ve sistematik bir baskı da yoktur. Zulüm zaten kaydedilmemiştir. Hatta tam tersine demografik yapı sebebiyle özellikle oradaki Slavların, ağırlıklı olarak da Rusların sosyo-politik yaşama katıldığı ve pek çok hakka sahip olduğu bilinmektedir. Bu sebeple bağımsızlık ilanını yine uluslararası hukuk açısından kendi kaderini tayin etme hakkı kapsamında meşru kabul etmek mümkün değildir,” dedi.
RF’nin Kosova ile ilgili UAD’nin danışma görüşünde kendi kaderini tayin etme hakkına yönelik savlarını da eleştiren Dr. Özarslan, “UAD, Kosova’da sadece ‘uluslararası hukuk açısından bağımsızlık bildirisi yayınlamaya yasak getiren herhangi bir kural yok’ demiştir. Yani bunu bağımsız bir işlem gibi almış, bu hakkın varlığına dair herhangi bir görüş beyan etmemiştir,” dedi.
“Ukrayna’nın İlhaktan Sonra Kırım Tatarlarına Yerli Hak Statüsü Vermesi Pragmatist Bir Tutumdur”
Kırım Tatar Türklerine yerli halk statüsü verme kararının ne zaman alındığının da önemli bir ayrıntı olduğunu söyleyen Dr. Özarslan,“Maalesef Kırım Tatar Türkleri bu hakkı uzun zamandan beri Ukrayna’dan talep etmekteydi. Ancak Ukrayna kendi anayasasına göre onlara azınlık statüsü tanımıştı. Sadece onlar değil, Ukrayna’da yaşayan ve Ukraynaca konuşmayan herkes azınlık statüsündeydi. Ne zaman ki Kırım hukuka aykırı olsa da fiilen kendi elinden çıkıp Rusya’nın eline geçti ondan sonra Ukrayna Yüksek Meclisi Kırım Tatarlarına yerli halk statüsü tanıma kararı aldı,” dedi.
Bu durumun Ukrayna’nın Kırım’da yaşayan Kırım Tatar Türkleriyle Rusya arasındaki ilişkiyi bir başka boyuta taşıma amacı güden oldukça fırsatçı ve pragmatist bir yaklaşım olduğunu söyleyen Dr. Özarslan, “Ukrayna, Kırım elinden çıktıktan sonra fiilen Kırım Tatar Türklerinin kendi kaderini tayin hakkını kullanamayacağını bildiği için onların bu taleplerini karşıladı. Diğer taraftan da Rusya’yı zora sokma niyetiyle hareket etti,” dedi.
Kürtlere de mi Yerli Halk Statüsü?
Yerli halk statüsünün PKK’lı ve Kürtçü çevreler tarafından da uzun süredir gündemde tutulduğunu belirten Dr. Özarslan, “Şahsi kanaatim odur ki eğer çözüm süreci başarıya ulaşmazsa PKK’lı gruplar, ‘B planı’ olarak Kürtlere yerli halk statüsü tanınmasını talep edecektir. Çözüm süreci istedikleri gibi olsa bile orta ve uzun vadede kesinlikle yerli halk olmayı isteyeceklerdir. Zaten bunları forumlarında konuşuyorlar. Ancak bir de ‘C planı’ olduğunu düşünüyorum. Yerli halk statüsünü kendi kaderini tayin hakkına sahip olabilmek için talep edeceklerdir. Kendi kaderini tayin hakkını değişik vesilelerle gündeme getirmek onlar için çok önemlidir. Kesinlikle uzun vadede üniter yapı içinde kalmak istemiyorlar. PKK’nın kongre kararları çok açık. Sosyo-kültürel hakları kazandıktan sonra önce özerklik elde etmeye, daha sonra Türkiye içinde bağımsız Kürdistan kurmaya ve ardından da dört devletin sınırları içinde, yani Türkiye, İran, Irak ve Suriye içinde Kürdistan hayalini gerçekleştirmeye çalışacaklardır. Bu da ancak kendi kaderini tayin etme hakkı çerçevesinde talep edilecek bir husustur. Bu statüyü de onlara yerli halk statüsü sağlayacaktır,” şeklinde görüş bildirdi.