Dr. Hüseyin YENİÇERİ
Milletleri bir arada yaşatan ortak değerlerdir. Ortak değerler uğruna her türlü çabanın içinde olmalıdır millet. Milletin bir bölümü bu değerler karşısında duyarlık gösterirken bir bölümü aldırmazlık içine girerse milli birlik bozulur. İnsanları bir arada tutmak zorlaşır.
Türkiye’de bir zümre Batı değerlerine yelken açmıştır. Öz değerlerimizi yaşamak, işlemek, yüceltmek, korumak ve kollamaktan heyecan duymaz olmuşlardır. Onların öz değerlerimize bağlılıkları görünüştedir, sözdedir. Bunlar yabancı ideolojilere angaje olmuşlardır. Kendi kültürlerinin yarattığı bir ülküleri yoktur. Çocuklarını yabancı dille öğretim yapan okullara göndermekten çekinmezler. Din ve inançlar karşısında duyarlılıkları yoktur. Bağlı oldukları dünyada kilise her şeyken, içinde yaşadıkları toplumda camiler onları heyecanlandırmaz. Töreye de değer vermezler… Hele tarih karşısında durumları yürek yakacak, iç dağlatacak durumdadır. Sık sık tarihle yüzleşmekten dem vururlar. Tarih bilinçleri de derinlikten yoksundur. Ne bir Selçuklu çinisi onları heyecanlandırır, ne bir Osmanlı kubbesi… Sanatta ise tamamen Batı hayranlığı ruhlarını kaplamıştır. Dede Efendi’yi de dinlemezler, ebru ya da hat sanatına da ilgi göstermezler.
Türkiye’de bir başka zümre Arap hayranıdır. Görünüşte dine sıkı sıkı bağlıdırlar. Giyimde kuşamda ararlar dini. Dinin özü onları ilgilendirmez. Komşusu açken tok yatarlar. Dinin inanç sistemine değil, muamelat sistemine yaslanırlar. Dini yaymak, dine karşı saldırılara göğüs germek ufuklarında yoktur. Söz gelişi zina serbest olduğunda ses çıkarmazlar. Domuz eti üretim çiftlikleri kurulduğunda gıkları çıkmaz. Cami yerine kilise yapıldığı ya da onarıldığı zaman düşüncelerini açıklamazlar. Arap asıllı bir topluluk zulme uğradığında yas tutarlar. Millet huzurunda, ekranlarda göz yaşlarını akıtırlar. Türk, Acem ya da Urdu soyundan Müslümanlara yapılan zulümlere, soykırımlara gözleri kapalıdır. Camilerde onlar için dua bile etmezler. Bu yüzden biz bunlara sözde veya şekli Müslüman diyoruz. Bunlar şekle çok önem verirler. Arap yazısını kutsal sayarlar. Arap yazısıyla yazılmış bir cümle İslam’a aykırı bile olsa Latin yazısıyla yazılmış İslam’a uygun bir cümleden üstündür onlar için. Kendi dillerinden değil, Arapçadan ad korlar çocuklarına. Hatta bu ad bir edat, bir bağlaç, bir zamir de olsa. Yani Arapça olsun anlamsız olsun diyecek kadar bilinçsizdirler. Tarih denilince varsa yoksa Arap tarihi derler. Konuşurken ve yazarken Arapça sözcükleri kullanmaktan zevk alırlar. Türkçeyi asla önemsemezler. Türk töresine hiç değer vermezler.
Türkiye’de bir zümre de Türk kültürünü yaşamak, yaşatmak, yüceltmek, korumak, kollamak sevdasıyla yanar tutuşur. Dine saldırı olduğunda onların sesi çıkar. Peygamber’e dil uzatanlar, en önce karşılarında onları bulur. Ezan’dan “Eşhedü enne Muhammeden Resulullah” cümlesini çıkararak ezanı okuyanlara ilk onlar karşı çıkar. Üniversitelerde “Buraya Muhammed’in ümmetinden olanlar giremez!” yazıları yazıldığında canları pahasına o yazıları silmeden ya da duvarlardan indirmeden üniversiteye girmezler. İki ekmek kazandıklarında birini komşularına verirler bunlar. Ekranlarda namaz kıldıklarını görüntületmekten uzaktırlar. İslam’ın özüne uygun yaşamayı düşünürler. Kendi kültürlerinden kaynaklanan bir ülküleri vardır. Ülkünün ana dokusu “İla-yı kelimetullah” tır. Allah’ın adını yüceltmek, Allah’ın dinini yaymaktan başka bir şey düşünmezler. Allah’ın onları Türk olarak yarattığının bilincindedirler. Kavimlerini severler. Çünkü kişi kavmini sevmekle kınanamaz hadis-i şerifini özümsemişlerdir. Zinayı serbest bırakanları, domuz çiftlikleri kurulmasına izin verenleri korkusuzca eleştirirler. Tarihlerine büyük bir aşkla bağlıdırlar. Peygamberlerinin hayatını liselerde ders olarak okutmak onların fikridir. Kuran’ı yalnız imam hatiplerde değil bütün okullarda okutmanın mücadelesini onlar vermişlerdir. Bağımsız yaşamaya aşkla bağlıdırlar. Bağımsızlığın alameti olan bayrağa saldırı olduğunda önce onların yürekleri sızlar. Milletlerine hizmet etmiş atalarına önce onlar sahip çıkar. Atatürk’e de Kâzım Karabekir’e de, Abdülhamit’e de, Fatih’e de, Kılıçaslan’a da, Alpaslan’a da Bilge Kağan’a da, Metehan’a da, Atilla’ya da kol kanat gerdikleri gibi Hz. Ali’ye, Hz. Ömer’e, Hz. Bilal Habeşi’ye de sahip çıkarlar. Vatanlarına bağlıdırlar. Ülkelerinin toprak bütünlüğü onlar için ölüm kalım meselesidir. Dış Türkleri de asla ihmal etmezler. Hiçbir ayrım yapmadan bütün Türklerin özgür ve bağımsız bir devlet olarak yaşamaları onların olmazsa olmazlarıdır.
İşte Türkiye’nin bugünkü görünümü ana çizgileriyle budur. Ey Türk genci bu üç yoldan istediğini seçmekte özgürsün. Biz üçüncü yolun bizim şartlarımızdan doğduğuna ve bizim yolumuz olduğuna inananlardanız. Unutma ki bir ülkü hangi coğrafyanın, hangi şartların ürünü ise en önce ve her şeyden önce o coğrafyanın insanına hizmet eder.