Dr. Hüseyin Yeniçeri
Türkçenin söz dağarcığı ve cümle düzeni incelenince de Türk’ün karakterinin izlerine ulaşılır. Bir dilin söz dağarcığını sözlükte yer alan sözcükler, sözcük öbekleri, terimler, deyimler, kısaltmalar, işaretler oluşturur. Dağarcığın yargıya dönüştüğü noktada cümle karşımıza çıkar. Yine bu düzeyde cümleyle birlikte atasözleri, söylenceler, bilmeceler, ninniler, maniler, türküler… dilin esas özelliğini yansıtan bir yapı olarak görünür. Söz dağarcığını oluşturan bütün bu etkenlerin, belli bir düzenle sıralanmasıyla da paragraflar, paragraf yığınları ile de metinler ortaya çıkar. Türkçenin Türk’ün karakterini nasıl yansıttığı, bu söz değerlerinin incelenmesiyle anlaşılır.
Öncelikle sözcükler üzerinde duralım. Türkler, dillerini evreni kendi ses zevklerine göre yansıtmak, adlandırmak, anlatmak amacıyla var etmişlerdir. Sözcükler; ya kök halinde ya yapım ekleriyle genişletilmiş biçimde ya da birden çok kökün birleştirilmesi yoluyla elde edilmişlerdir: Ana, analık, anadil gibi. Sözcüklerimiz kaynak bakımından incelendiğinde iki durum ortaya çıkar: Biri Türkçenin olanakları ile elde edilenler, biri de alıntılardır. Sözcük ölçüsünde Türk’ün karakterini en çok alıntı sözcükler yansıtır. Türkçeleştirme denilen yolla yabancı dillerden alınan sözcükleri atalarımız Türk kılığına sokmuşlardır. Farsçadan alınançehar-su,came-şuy, çehar-şanbih, nerdüban, dur-bin gibi sözcükler “çarşı, çamaşır, çarşamba, merdiven, dürbün” şekline bürünmüştür. Öyle ki bu konu şairlerimizce yazılan şiirlerde de Türkçeye övgü olarak ele alınmış, işlenmiştir. Arif Nihat Asya’ının “İkonyum’u Konya yapan, Sangaros’u Sakarya yapan dille konuşurdum!” dizesi gibi. Öteki dillerden alınanlar sözcüklerde de aynı değişiklik gerçekleştirilmiştir. Türkçeleştirme, yabancı ses zevkinin kendi ses zevkimize uydurulmasından başka bir şey değildir.
Cümle değerindeki dil birliklerine bakıldığında en çok Türk’ün zekası kendini gösterir. Bu konuda Türkçeyi öğrenen yabancılar da Türkçeyi öven değerlendirmeler yapmışlardır. Türkçe için “yer yüzünün en matematiksel dili” değerlendirmesi onlarındır. Microsoft’un kurucusu Bill Gates, bilgisayar yazılımına en uygun dil Türkçedir derken kuşkusuz bu matematikselliği vurgulamıştır. Matematiğin bir dalı olan cebirde, eksi ile eksinin çarpımı artıdır kuralı vardır. Türkçe bir cümlede iki olumsuz durumun sonucu da olumludur: “Ben, sana oraya gitme demiyorum.” cümlesi gibi. Matematikte ortak çarpan parantezine alma özelliği Türkçede de vardır: “Armut dalda, kız balkonda sallanır.” cümlesinde “sallanır” yüklemi, hem kız için, hem armut için söylenmiştir. Aynı durum, bütün ortak öğeli cümlelerde söz konusudur. Matematikte işlem yaparken yapılması gereken kısaltmalar, Türkçede çok yaygındır: “Gelen adam ağam, giden adam paşam!” cümlesi anlatımın kısaltılması amacıyla “ Gelen ağam, giden paşam.” biçiminde söylenir. Böylece sıfat tamlamalarında iki ad da düşürülmüş olur. Ve sıfat ad görevi üstlenir.
Türk’ün asıl karakteri Türkçe metinlerde görülür diyebiliriz. Türkçeyle oluşturulan çeşitli yazılı ve sözlü ürünler incelendiğinde Türk’ün bütün dünya görüşü bütün çıplaklığı ile ortaya çıkar. Sözlü ürünler, günümüzde “Halk edebiyatı” olarak yaşamaktadır. Halk edebiyatı, beşikten başlayarak insan yaşamının bütün aşamalarını içine alır. Halk edebiyatı örnekleri incelendiğinde halkın yaşayışı, inançları, doğa ve insan sevgisi, yiğitlik duygusu, özlemleri, çektiği acılar, taşıdığı onuru, ölüm karşısında duyduğu çaresizliği ile yüz yüze geliriz. Yunus Emre’den Hacı Bektaş Veli’ye, Karaca Oğlan’dan Aşık Veysel’e, Oğuz Kağan Destanı’ndan Dede Korkut’a, Alp Er Tunga Sagusu’ndan Köroğlu’na, Dadaloğlu’na, Pir Sultan’a kadar dile gelen her metin Türk’ün karakterinin canlı canlı yansımasından ibarettir.
Yazılı ürünler için de aynı değerlendirme geçerlidir. Orhun Anıtları, Türkçenin taşa kazınan ilk izleridir. Anıtlarda Türkçe şaha kalkmıştır. Karşımızda gür ve tok sesli bir Türk çağlayanı vardır. Türk milliyetçiliğinin evrene bildirisidir Yazıtlar. Türk’ün bağımsızlık karakteri, özgürlük aşkı, devlet ve millet sevgisi, tutsaklığa baş kaldırışı, ekonomik çıkarlarını koruma düşüncesi, soyunun sürdürülmesi bilinci… Ve Türkçenin -ölümsüzlüğünün belgesi olarak- günümüze uzanan geçmişidir. Divan ü Lugat-it Türk XI. yüzyılda Türkçenin başka dillerle yarışa hazır olduğunun habercisidir. XVI. yüzyılda Muhakemet -ül Lugateyn, Türkçenin Farsça ile girdiği yarışta bayrağı göğüslemesinin anıtıdır. Divan Edebiyatı, İslam edebiyatı’nın Türk’e göre yorumudur. Ne Arap, ne Acem edebiyatlarına benzer. Hayaller aşırılıklarını kaybeder onda. Yerli nazım şekilleri boy gösterir onda. Türkçe bir başka ahenk kazanır onda. Nevaiayrı bir hava, Fuzuli başka bir açı, Baki değişik bir üstünlük, Nefi Türk’ün başının dik olmasının soluğu, Nabi, Nedim, Şeyh Galip öze dönüşün izlerinin şiiri ile var olur onda. Neresinden bakarsak bakalım Türk Divan Edebiyatı Türk’ün karakterini yansıtma savaşının adıdır.
Batı etkisine girildikten sonra ortaya çıkan Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i AtiEdebiyatlarında en başarılı örnekler Türkçenin kendi olanakları ile verilen eserler olur. Alıntı sözcük ve kurallara karşı mücadeleyi Milli Edebiyatçılar kazanır. Milli Edebiyatı başarıya götüren bir nokta da halk edebiyatından yararlanmasıdır: “ Milli edebiyat akımıyla beraber Türk edebiyatçıları Türk halk şiirlerini, masal, destan ve hikâyelerini işleyen güzel eserler vücuda getirmişlerdir. Şinasi ve Ahmet Midhat Efendi’den sonra Türkiye’de halk kültürüne en derin ve en geniş manayı veren Ziya Gökalp, eski Türk masallarını manzum ve mensur olarak işlemiştir. Arkadaşı Ömer Seyfettin de bazı hikâyelerinde halk hikâyelerinden yararlanmıştır. Cumhuriyet devri Türk edebiyatçılarının başlıca ilham kaynaklarından biri halk edebiyatıdır.” (M. Kaplan, Kültür ve Dil,46) Gerçekten de Ömer Seyfettin’in Kütük, Topuz, Başını Vermeyen Şehit, Pembe İncili Kaftan, Fon Sadrıştan’ın Karısı ve Oğlu adlı öykülerinde Türkçe, Türk’ün karakterinin tam yansımasıdır. Faruk Nafiz, Cahit Külebi, Ahmet Kutsi Tecer gibi sanatçılar da halk edebiyatı geleneğinden yararlanmışlardır.
Sonuç olarak Türkçe ile oluşturulan edebiyat, Türk’ün karakterinin yansımasından ibarettir. Çocuklarımız ve gençlerimiz yabancı kültürlerin etkisinden Türkçenin şaheserlerine dört elle sarılarak korunabilirler. Türk gibi ve Türkçe düşünebilmek Türkçenin bağrından fışkıran sularla serinleme bağlıdır.